Beyza Demirel

YAŞLANMAK

Küçücük bir bebek olarak geliyoruz dünyaya. Gözlerini henüz tam açamayan, etrafında olup bitenin ne olduğunu anlamayan birer insan yavrusu olarak.. İçgüdüsel olarak yemek yiyip, temel ihtiyaçlarımızı gideriyoruz ve bütün bunları birisi bize hazır olarak sunuyor. Zaman geçmeye başlıyor ve yaşımızı doldurmaya, hayatta ki yerimizi gerçek olarak almaya başlıyoruz. Bir şeyi ilk defa yapmanın merakı ve heyecanını hissediyoruz. Kimi zaman hatalar yapıyor, sonra yeniden deniyoruz. Öğrenmek üzere bir yolculuk yapıyoruz hayatın içerisinde.

Yaşlarımız birbiri ardına gelirken her yeni yaş beraberinde bambaşka bir şey öğretiyor bize. Okumayı ve yazmayı öğrenmek için okul serüveni başlıyor. Aile dışında bir eğitim ortamına giriyoruz. Arkadaşlık kavramını öğreniyor, aile bireyleri dışında insan ilişkileri kuruyoruz. Günler geçtikçe biraz daha gelişiyoruz. Sonu olmayan bilgi kütüphanesinde merakla yol alıyor, yeni şeyler denemenin hazzını doyasıya yaşıyoruz ve yere düşünce kalkıp başka bir alternatif  ile yeni yollar arıyoruz.

Büyümek..

Yaş alıp, her yeni yaşın üzerine biraz daha birikim koydukça olgunluk kazanıyoruz. 25’lerimize geldiğimizde karakterimiz hemen hemen oturmuş oluyor ve aktif olarak hayatta yerimizi alıyoruz. İş hayatına atılıp, iş tecrübeleri geliştirip bambaşka bir deneyim kazanmaya başlıyoruz. Doyasıya gençliğin ve dinamikliğin tadını çıkartıyoruz. Sonra zaman geçiyor deneyimler alışkanlığa dönüşüyor, hayatımız rutine bağlanıyor ve durağan yaşlara geliyoruz.

35 yaş, dönüm yaşı.. Kimilerimiz için ufak çaplı bunalımların yaşandığı, olgunluğun yavaş yavaş vücudumuzda şekil bulduğu bir yaş oluyor. İnsanlara nasıl davranmamız gerektiğinde boşluğa düştüğümüz bu yaşta, hayatı ve yaşama şeklimizi anlamak için daha fazla sorgular bir halde buluyoruz kendimizi. Eski alışkanlıklarımız çocuksu gelmeye, eski davranış şekillerimiz ciddi olmayan bir durum gibi geliyor düşündükçe, ve bu düşünceler yerini “Acaba nasıl davranabilirim?” / “Ne yapmalıyım?” gibi sorulara bırakıyor kendini. Olgunlaşma süreci 35 yaş bunalımıyla birlikte başlarken, 40ıncı yaşlarla birlikte sakinliğe bırakıyor kendini.

40’lı yaşlar hayatın en durağan dönemi ve ben bunları yaşadım, ben bunları biliyorum ve ben bütün bunları olgunlukla karşılayabilirim dönemi oluyor. İnsanların yaptıkları her şeyi daha anlayışla karşılayabilecek bir dinginlik kazanmış oluyoruz. Daha önceki yaş dönemlerimizde kızacağımız, üzüleceğimiz ya da kırılacağımız bir olaya kazandığımız olgunluk sayesinde yeni yaşımızla birlikte daha anlayışlı yaklaşabiliyoruz. Bundan sonraki her yaş alışlarımızda, biraz daha olgunluk kazanmış olup, hayatın aktifliğini durağanlığa bırakarak bizden sonra gelen nesil için yardımcı kişi rolünü alıyoruz.  Aktif yaşadığımız hayat bize bu yaşlarda daha ağır gelmeye başlıyor ve 50’li yaşlarla birlikte daha sakin bir hayat istiyor oluyoruz. Zevk aldığımız şeyler ve hobilerimiz değişmiş oluyor.

Yaşlanmak..

Alışkanlıklarımızın sakinleştiği ve hastalıklarımızın yavaş yavaş meydana çıkmaya başladığı yaş dönemlerimize yaşlanmak diyoruz. Aynaya baktığımızda küçük bir kız çocuğu / erkek çocuğu görmeyi düşünürken, yavaş yavaş oluşmuş kırışıklıklarımıza dalıyoruz. Her bir kırışıklık geçirdiğimiz her bir yaşımızı anımsatıyor bizlere. Eski gücümüzün kalmadığını, koşarken nefesimizin kesildiğini, yürürken daha yavaş yürüğümüzü ve yediğimiz besinlerden aldığımız o tadın eskisi gibi olmadığını fark ediyoruz. Hem hüzün verici hem de bir o kadar yaşanmışlığı barındıran yaşlılığımızı oturup düşünüyoruz.

Yaşlandığımızı anladığımız o anda, gençliğimizde yaptığımız ve umursamadan yola devam ettiğimiz her hatanın farkına varıyor ve kocaman bir keşke diyoruz. Harcadığımız zamanın kalitesi için, harcadığımız paralarımız için ve harcadığımız tüm enerji için kimi zaman üzüntü duyup, kimi zaman zamanı geri alabilmenin hayalini kuruyoruz. Kocaman bir yaş birikintisini, geriye baktıkça gençlik diye adlandırıyoruz. İçinde bulunduğumuz her yaş, o an için en kıymetli iken ve geleceği düşünmeden hareket ederken, yaşlılığımızda ilerisi diye bir şey yok görüp sadece geçmişe bakıp cahilliklerimiz için gülüyoruz. Asıl olan yaşın yaşlılık döneminde olduğunu işte o son nefeste anlıyoruz..

Pişmanlık duymamak, geriye dönüp baktığımızda güzel anları düşünmek ve yarını güzel yaşamak için daha bilinçli yaş biriktirmek dileğiyle..