BİBLİYOTERAPİ

Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, artık küçücük çocuklar bile psikolojik bunalımda. 3-4 yaşından itibaren başlıyor aslında hayat telaşı ve o hayatın getirdiği psikolojik bunalımlar. Kreş, arkadaşlarla tanışma, tuvalet eğitimi, yeni şeyleri öğrenme, o yeni şeylerden korkma, başarı kelimesini öğrenme, acımasız arkadaşlar, aile baskıları, aile içi çatışmalar, vb. binlerce ama binlerce problemler..

Bizler bu problemlere hayat diyoruz, ancak kaçımız bu hayatın birer parçası olabiliyoruz?

İlkokulu hayal edelim..

Okula yeni başlamışız, yepyeni arkadaşlarımız olacak, yeni bilgiler öğreneceğiz. İnsanoğlu bu, herkes birbirinin aynısı olamıyor. Kimi çocuklar daha sessiz ve çıt kırıldım dururken, kimileri bağırarak tüm işlerini yaptırmaya çalışıyor; herkesin üzerinde baskı kurarak yaptırım yapmaya çalışıyor. Evet bunu bilinçsizce, ailesinden gördüğü için, küçücük bir çocuk yapıyor. Aileler olayın arka planı olsun, önemli olan çocuk üzerindeki psikolojik baskı ve önemli olan psiko-gelişim açısı.. Çocuklarımıza sakin, duyarlı ve anlayışlı bir birey olmayı öğretmeli, onlar için özel olarak hazırlanmış kitaplarla kişiliklerini kazanmalarına yardımcı olmalıyız. Onlara kitap okuma saatleri yaparak rol model olmalıyız.

Lise yaşları gelir, ergenlik dönemi dediğimiz psikolojinin asıl olarak karıştığı dönem başlar. Bu yaşları çocuklar için en önemli ve en iyi şekilde takip edilmesi gereken yaşlardır. Çocukların birey olarak kendilerini yetişkinliğe hazırladığı bu dönemde, yaşları için en uygun edebiyat klasikleri seçilerek onlara kitap okuma alışkanlığı iyi bir şekilde aşılanmalı, psikolojik olarak açılmaları için sohbet saatleri ve ortamları hazırlanmalıdır. Daha sonrasında gelen yetişkinliğe adımla sorunlar daha fazla artacak hayat gayesi ön plana çıkacaktır.

Herhangi bir günümüzü düşünelim..

Öyle bir gün ki, sabah erken saatlerde kalkıyor, işe gidiyor, iş yerinde bir çok insanla diyalog kuruyor, strese giriyor, iş çıkışı tüm günün yorgunluğuyla eve kendimizi atıyoruz. Ve bunu her gün aslında tekrarlıyor rutine bindiriyoruz. Monotonlaşan hayat, aslında bizim içsel olarak bir şeyleri engellememize ve bu engellediğimiz şeyin ne olduğunu bile bilmeden çöküntüye girmemizi sağlıyor. Zamanlar akıp gidiyor, hayat devam ediyor ama bizler mutsuz, sorunlu ve hiçbir şeyden zevk alamayan insanlara dönüşmüş oluyoruz.

Bizi en çok ne mutlu ederdi?

En son kaç yaşımızda bir şeyi ilk kez öğrenmenin mutluluğunu ve heyecanını yaşadık?

Öyle bir döneme geldik ki, “Tükenmişlik Sendromu” kavramı ortaya çıktı. Çünkü hayat hepimizi yıprattı ve buna bizler izin verdik. Şimdi sorsak herkesin içsel olarak bir problemi var ama ne olduğunu, nasıl olduğunu kelimelere dökemez.

Hepimiz psikologların kapısında yerlerimizi aldık. Çözüm yolları arıyoruz. İlaçlara başvuruyor belki de kendimizi iyice kapatıyoruz. Duvarlar örüyoruz farkında olmadan.

Kitap okumak, film izlemek, yazmak, konuşmak, vb. bir çok terapi yöntemi var aslında; sadece ilaç değil.

Peki kaçımız bu yollarla kendimize bir hobi edinip, bu terapi yöntemiyle rahatlıyoruz?

Yunan tarihçisi Diodorus’un anılarının birinde, eski yunan kütüphanelerinin birisinin girişinde “İnsanın Ruhunun İyileştiği Yer” yazardı. Kütüphaneler ruha dinginlik veren, en agresif ruhların bile sakinleştiği yerlerdi. Önemli olan tek nokta, doğru insanı doğru kitapla buluşturmaktı sadece. Daha sonrasında, iyileşmek isteyen ruh okuduğu her satırda kendine ait bir parça bularak yalnız olmadığını anlayacak ve çözüm yolunu bulacaktı. Yeni ve dinlenmiş bir ruh olarak hayata kaldığı yerden devam edecekti.

Şimdi oturduğumuz yerden kalkıp en yakındaki kitapçıya gidip, içimizde hissettiğimiz o derin duygunun aşktan mı, üzüntüden mi, yalnızlıktan mı kaynaklandığını bulup; bizimle aynı olayı yaşamış olan bir karakterle karşılaşmalı ve bu yeni hobimizle terapiye başlamalıyız. Bu karakteri bulana kadar belki de onlarca kitap okumalıyız.

Ördüğümüz duvarları bir bir yıkmalı, yıkılan her bir taşın yerini kitapla doldurmalıyız.

Ruhumuzu en iyi bilen bizleriz. Monotonlaşan hayatı renklendirmek bizlerin elinde. Şimdi alın elinize fırçanızı, hayatınızı en güzel renklerle boyamaya başlayın.

Ruhun iyileştiği yerde, hepinizle görüşmek üzere..

Terapiyle kalın!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir