Kendini kötü mü hissettin? Koy bir kahve düşünerek yudumla, hayatı sorgula..
Kendini çok mu mutlu hissediyorsun? Topla arkadaşlarını yanına, kahve eşliğinde hoş sohbetlere başla..
Gece oldu pijamalar giyildi, sıcacık bir kahvenin kokusu eşliğinde en sevilen filmlerden biri açıldı ve yalnızlığın keyfi çıkartıldı..
Kahve işte, lezzeti ile cezbeden hayatımızın parçalarından biri…
Etiyopya topraklarında yorulan kölelerin kahve ağaçlarının kırmızı meyvelerini çiğnemeleriyle keşfedilip hayatımıza girmiştir kahve. Köleler o kadar yorulmuşlardır ki, yol kenarında ağaçlıkların arasında durup dinlenmeye başlamışlardır. Ağaçtaki kırmızı bitkiler o kadar dikkatlerini çekmiştir ki bu bitkinin tadına bakmış çiğneyip tükürmüş ve kendilerini bir anda enerjik hissetmeye başlamışlardır. Bunu gören tüccarlar ise, bu bitkinin ticaretini yapmaya başlamışlardır. Etiyopya da çiğneyip tükürülerek tüketilmeye başlanan kahve, daha sonra bitkisinin içerisindeki çekirdeğin kavrulmasıyla granül halini almıştır.
1600’lü yıllarda ise Yemen de kahvenin keşfediliş şekli hemen hemen aynıdır. Yemen de bir çoban koyunlarını otlatmaktadır. Koyunlar o kadar uyuşuktur ki çoban onları hareket ettirmekte oldukça zorlanmaktadır. Derken koyunlar kahve ağacından yere dökülen kırmızı meyveleri yiyerek canlanırlar. Çobanda bu durumu fark edince çok şaşırır ve bu meyveleri toplayarak incelemeye, denemeye başlar. Derken kahve nasıl tüketilmesi gerektiği sürekli denenerek bulunur ve hayatımıza bu şekilde girmiş olur.
Eee tabii 1600’lü yıllar dedik, devir Yavuz Sultan Selim devri. Yemen de vali olan Özdemir Paşa, kahvenin eşsiz lezzetine nail olur ve kahvenin İstanbul’a gelmesini sağlar. İstanbul sokaklarında ve sarayda denenmeye başlayan kahve günler geçtikçe daha bir sevilmeye başlanır. Sarayda hatta bunun için bir kahveci başı işe alınır. Öyle ya bu kahveci başı sarayda önemli, rütbeli bir kişi olur. Padişahın kahvesini yapan bu kahveci başı hal böyle olunca sır tutmasını bilen, güvenilir ve bilge kişilerden seçilir.
Osmanlı döneminde ticaret için gelen Venedikli tacirler de, sokaklarda gezerken kahvenin o büyüleyici kokusunu duyumsarlar ve tadına bakarlar. O kadar beğenirler ki Avrupa için ticaretini yapmaya başlarlar. Kahvenin Avrupa’ya gitme serüveni de bu şekilde başlar. 1645 yılında İtalya da bir dükkanda satılmaya başlanır. Gel zaman git zaman kahve dünyanın vazgeçilmez tatları arasında yer alır. Günümüzde en çok tüketilen içeceklerden birisidir. Hatta öyle ki, kahveden fal bile bakılmaya başlanır.
Aslında falın hikayesi bambaşkadır..
Rivayetlere göre Osmanlı Dönemi’nde başlar fal bakma işleri. Sarayda kadınlar birbirlerine bir şey söylerken utandıkları için kahve fincanına bakarak kendi söylemek istedikleri şeyleri, duyurmak istedikleri şeyleri toplu oturdukları ortamda fincana bakarak bu şekilde söylemeye başlarlar. Bu da bir gelenek halini alır.
Eşsiz bir lezzetin nasıl ortaya çıktığını anlatan yazıyı okuduktan sonra, festival filmi tadında film izlemeyi seven kişiler için Jim Jarmusch yönetmenliğindeki “Coffee and Cigarettes” adında ki film önerisini yaparak;
Film eşliğinde içilmek üzere kahve keyfi dilerim..
Afiyetler olsun!